Quantcast
Channel: Hey! Say! Shirushi
Viewing all 178 articles
Browse latest View live

Hikaru'nun Tobikko'ları :P

$
0
0
"Ne bu başlık?" dediniz, değil mi? :P Hemen açıklayayım efenim.


Biricik JUMP'ın biricik Hikaru'su Duet'in Haziran sayısında hayranlarına "Tobikko" ismini verdiğini duyurmuş. Daiki de bunu onaylamış. Cidden, ne güldüm ama bu isme kkk~ Tam Hikaru'nun işi! :D

JUMPer havalıydı ama ya... :P
Tobikko da neymiş?! Millet V.I.P olsun, TripleS olsun, Cassiopeia olsun, ne bileyim bir Chankapana olsun; ben Tobikko mu olayım şimdi?! xD Yapmayın bunu bana! :D Hem çok güzel dalga geçilir. Tombikko, topikko vs vs... :D

Ben kendime JUMPer sıfatını yüklemeye devam edeyim en iyisi.
Sarmadı beni bu Tombikko kkk~ :D

Sadece hayranlarına değil, üyelere de isim bulmuş Hikka. :P

Yamada→ Kurusuke
Yuto→Yujikku
Chinen→Sabonen
Keito→Keitoru
Arioka→Daikin-gu
Takaki→Yuuya-seba
Inoo→Inoo-Teri
Yabu→Yabun-bun
Hikaru→Pi-tan

Diğerlerine bir şey demem de. Hikaru, YamaPi'ye falan mı özeniyorsun canım sen? :D

Neyse. Uzattım şu isim konusunu. :P Başka bir konuya geçeyim hemen. Konalım daldan dala. ^^

Hey! Say! JUMP'ın Bounce şarkısını dinlediniz mi, a dostlar?
Ben dinledim. Öldüm, bittim, eridim, yandım, kül oldum... *abartmaya bayılıyorum :P*

Eğer Johnny-papa bu şarkıya klip çekmezse cidden üzüleceğim! Bir Bounce, Bir Come On A My House, bir de Boku wa Vampire'ya klip istiyorum ben. Duy sesimi, duy Johnny! :D

Geçenlerde Shounen Club'ta Bounce şarkısının performansını sergilediler.



Şu Daiki'nin "Don't Stop" dediği kısım var ya, orayı en az 20 kere tekrar tekrar dinlemişimdir. :D Ay nasıl bir don't stop deyiştir o öyle ~ Bayıldım o kısıma. :D

Bu arada şarkıda üyelerin giydiği kıyafetlerin hepsini üyeler kendileri tasarlamış. Böylece çok güzel bir zevke sahip olduklarını da görmüş olduk. :P Kıyafetlere de bittim ben çünkü. Sadece Hikaru'nunki... Ehe ehe, yok o da güzel. :P Ama en çok Yabu, Chinen ve Daiki'ninki hoşuma gitti. Hepsi güzel gerçi, dediğim gibi. Keşke şu Hyakkaryouran kıyafetlerini de üyeler tasarlasaydı. :P Pembe takım elbiseden ziyade yine Bounce'daki gibi ama pembe kıyafetler olabilirdi. Hoş, o pembe takım elbiseler sakura temasına daha çok yakışıyor sanırım. :D

Şarkının sözlerinin çevirisini de okudum dün. Hoş, şöyle biraz dizi/anime izleyen birinin şarkının çoğunu anlayabileceği kadar basit bir Japonca kullanılmış bence. Zaten yarısı İngilizce de. :D Sözleri beni şaşırttı biraz. "Benim gölgem. Canım benim. Her zaman yanımdasın. Saat kaç olursa olsun seninle dans edeceğim..." Sözleri düz anlamlarıyla incelediğinizde gerçekten komik, değil mi? :D Ama derin anlamlar beslediğini düşünüyorum ben ~  :P

Her neyse. JUMP'a bu tür şarkıları çok yakıştırıyorum ben. Hareketli ve havalı şarkılar. Boku wa Vampire gibi, Hitomi no Screen gibi... Biraz da karanlık temalı. :P Ah! Mayonaka no Shadow Boy'u unutmuşum! Şarkıda sürekli "shadow" sözcüğünün geçmesi de bana "Mayonaka'ya gönderme mi var acep?" diye düşündürdü. :D 

Her neyse. Umarım JUMP single çıkarır artık. T_T Ama bu şarkıdan umutluyum ben! Hayranlar arasında bayağı ses getirdi şimdiden. Youtube'ta bile bayağı tıklanmış olmalı ki "Hey! Say! JUMP" yazınca 2. sırada çıkıyor. Bakacağız artık. İçinde Bounce'un klibi olan bir single çıkarsalar hiç de fena olmaz. :P

Latin Amerika'nın Asaleti + Japonya'nın Güzelliği = Kauan!

$
0
0
Evet efenim. An itibarıyla favori Jünyır J-boy'umu değiştirmiş bulunuyorum. Gitsin Taiga...

GELSİN KAUAN! :P
*Yok ya... Gitmesin Taiga. Severim keratayı. Hadi ikisini de seveyim bari. :P*


Bu karşınıza arz-ı endam eden kişilik, Okamoto Kauan oluyor.

Kendisini ilk kez Shounen Club'ın 10.04.2013 bölümünde gördüm. O zamandan beri de gözüm kalmıştı zaten. :P Az önce öğrendiklerimin ardından Taiga ile beraber favori jünyırım yapma kararı aldım. :D

Evet efenim, adını söylemiştik. Kendisi 24 Mayıs 1996 doğumlu. 170 boyunda. Yaşı yaşıma, boyu da boyuma uygunmuş kkk~ :D Hem doğum günü de gelmemiş daha. :P

 Adının kanjiyle yazılamamasından Japon olmadığını anlıyoruz zaten başta. Efenim bu jünyırımız yarı Japon, yarı Brezilyalı oluyor. Cidden söylüyorum, şu melez Japonlar daha bir yakışıklı oluyor. Buna en güzel örnek Jesse olur sanırım. :D Bir de Kauan. :') Brezilya nüfusunun büyük çoğunluğunu Japonların oluşturmasına karşın hiç Brezilya melezi Jr görmemiştim. Brezilyalı-Japon karışık da güzel oluyormuş hani. :P

Geçenlerde haberi çıkan, 2020 (!) yılında çıkış yapacak olan Twenty-Twenty grubundanmış Kauan. Merakla bekliyorum çıkış yapacağı günü. :D Ben 20 yaşımda olacağım. Vay be ~ :P

Efenim yalnızca melez olmasıyla gönlümü fethetmiyor aslında bu Jr.
Duyduğuma göre senpaisi biricik biasım Yamada Ryosuke oluyormuş! :') Cidden şu senpaisi Yamada olan Jrlara karşı daha bir sıcağım ben. Neden acaba? xD

Bu yakışıklı Jr'umuz aynı zamanda Sophia Model International'da modelmiş ve yine aynı zamanda Japonya'da bir Youtube fenomeniymiş. Nagoya'da yaşıyormuş. Bu nedenle Kansai Jr'larından oluyor. Shigeoka Daiki'den sonra ilk kez bir Kansailiyi sempatik buluyorum. Kendime inanamadım desem yeridir şu an. :D Johnnys'e Şubat 2012'de katılmış. Tam benim hayranlığımın başladığı zamanlara denk geliyor. Desenize, henüz bir şey kaçırmamışım. :D

İngilizce, Japonca ve Portekizce *sanırım anadili* konuşabiliyormuş. Hatta o bahsettiğim SC bölümünde Portekizce tanıtmıştı kendini. Gerçekten, şu Portekizce ve İspanyolca'ya karşı garip bir sempatim var. Hatta bazen Türkçe'yi r harfini bastırarak okuyorum, İspanyol edasıyla. :D Türkçe konuşmaya çalışan bir Rus'a daha çok benzemesi ayrı mesele gerçi... :D

Neyse efenim. Şu çocuğun gözümdeki tek eksisi "Baby Baby Uuu Like" diye bir şarkısı olan şahsın hayranı olmasıdır. Blogumda adının geçmesini istemiyorum. :D 
Açık açık o şahısa özenmiş bak. Cık cık cık ~ :D

Neyse. O Portekizce konuştuğu videoyu ve birkaç fotoğrafı da ekleyerek yazımı bitireyim en iyisi.






Toplumdan Nefret Ettiğim Herhangi Bir Anı Yaşamaktayım

$
0
0
Japonya'yla alakası olmayan kişisel bir yazıdır bu yazacağım. Uyarımı yapayım da ben.

Bu gün gerçekten kendimi berbat hissediyorum. Sabah okula gitmedim. Öğleye kadar evde oturup ders çalıştım. Ara sıra o saçma evlilik programlarını izledim, tıpkı bir ev hanımı gibi. Daha sonra da etüt için dershaneye gittim zaten.

İki saat boyunca o saçma sapan testleri çözdüm ve eve gitmek üzere yola çıktım. Şanslıydım ki, yolda benimle aynı semtte oturan bir arkadaşımı gördüm. Beraber eve gitmek üzere dolmuşa bindik. Dolmuşa binmeden önce yolda gördüğümüz birtakım saçma şeylerden *bahsederdim de, üşendim* sonra keyfimiz de bir hayli yerindeydi. 

Sohbet ede ede, gülerek sürdü yolculuğumuz. Belki gülme işini biraz aşırıya kaçırmıştık ama yine de bundan şikayetçi olan yoktu. Toplumun şikayetçi olduğu konu çok farklıydı...

Gülüp eğlenirken nasıl olduysa oldu, birden konu din meselesine geldi. Her yönden farklıyızdır ama konu din olunca hepimiz nasıl da tek yürek oluruz değil mi? Bir farklılık varsa hemen nasıl da dışlayıveririz. Çünkü herkes aynı olmalıdır bize göre. 

Artık o kadar berbat bir toplum olduk ki insanlar görüşlerini serbestçe açıklayamaz hale geldi. Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen şey düşüncelerimizi nasıl açıklayacağımız değil. Onları toplumdan nasıl saklayacağımız, kendimizi nasıl daha fazla sıradanlaştıracağımız...

Kim herkesin bulunduğu bir ortamda "Ben Ateistim." veya "Ben Deistim." diyebilir? Dese bile, hangisi dışlanmaz? Sadece din konusunda da değil bu. Kimse çıkıp açık açık biseksüel olduğunu, lezbiyen olduğunu da söyleyemez. Oysa ki bunlar kişinin kendi tercihi, kendi görüşü. İster Atesit olur, ister Müslüman; ister lezbiyen olur, ister gay... Kimse de çıkıp bunu sorgulayamaz, bunun için onu aşağılayamaz. Bu, bu kadar basitken neden hala uygulayamıyoruz? 

Kendimi bildim bileli gerek annem, gerek babam, gerek ise abim sürekli "Bu söylediklerini dışarıda söyleme." diyor. Her zaman da "Neden, ne olacak ki?" derdim bunu söylediklerinde. Bu gün, ne olacağını gayet net biçimde gösterdi bana bu kahrolası, beyin yerine koca bir et parçasına sahip toplum...

İnanmıyor değilim ama inanıyor da değilim. "Var veya yok. Yalnızca ilgilenmiyorum." diyenlerdenim sanırım. Kimsenin inancına da sözüm yok. Türbanlı arkadaşım da var benim, deist de... Keşke toplum benim ve benim gibi düşünenlerin düşündüğü gibi düşünseydi. O zaman nasıl da güzel olurdu yaşamak...

Bu Gün Günlerden Çilek!

$
0
0
Bu gün Yamada'nın, biricik ichibanımın doğum günü! ^^


Bu da kendi ellerimle hazırladığım çilekli doğum günü pastası! :D
Yemeyip yanında yatmak için can atıyorum şu an! :P

Geçen yılkinden 99999 kat daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Onun fotoğrafını da koyacaktım da, bu güzellikten sonra onu görmeyin dedim. :D Cidden çok uğraştırdı bu pasta beni. Okuldan çıkar çıkmaz annemle -annem ve babam okuduğum okulda öğretmen- doğru alışverişe gittik. Saat 6 olmadan pastayı bitirmek için uğraştım ki zaten 2'de bitti. 6 olmadan hem Yamada'nın dilimini hem de kendiminkini yemeyi planlıyorum. Malum, burada saat 6 olunca Japonya 10 Mayıs'a geçiyor. :D

Her neyse. Konumuz pastamdan ziyade, Yamada. ^^
Geçen sene bu gün pasta yapma telaşıyla blogda kutlayamamıştım. Şimdi kutlayacağım için çok mutluyum. :D


Bu gün doğum günün. 20 yaşına bastın. Yani artık yasalara göre de bir yetişkin oldun. Gerçi içinde hala deli dolu, çocuksu Yamada'nın olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. :P 

Zaman gerçekten çok hızlı geçiyor. Yanlış hatırlamıyorsam, seni tanıdığımda 17 yaşındaydın. Tanışmamızın ardından bir yıl kadar bir zaman geçti; hayranın oldum, hatta bence sana olan sevgim hayranlıktan da öte bir şey. Seni hiç görmesem de her gün gördüğüm kişilerden daha yakınsın bana. Binlerce kilometre uzakta olsan bile beni ağlatabiliyorsun, güldürebiliyorsun... Okuduğum her röportajında seni biraz daha yakından tanıyorum. Tanıdıkça da sana olan sevgim artmaya devam ediyor. Söylediğin her sözde kendimden bir parça bulabiliyorum. Sanırım kişiliklerimiz gerçekten birbirine benziyor.

Aramızda on bin kilometre varken bunu söylemek garip ve aynı zamanda komik, biliyorum.
Şu hayatta benimsediğim birkaç şeyden biri de hiçbir şeyin tesadüf olmadığıdır. Bu yüzden seni tanımam da bir tesadüf değil. Ben inanıyorum ki, bir gün bir yerlerde yollarımız kesişecek. Öyle hissediyorum mu demeliyim bilemem ama bence öyle.

Şu ana kadar Koreli gruplardan tut da "Baby Baby Uuh Like" diye bir şarkısı olan şahısa kadar bir çok hayranlığım oldu. Onlar yalnızca hayranlıktı ama sanırım seninle ve JUMP'la olan şey çok daha farklı. Telepati denen şeye inanır mısın? Bence ikimizin arasında o tür bir bağ var. :P

Uzun lafın kısası; seni seviyorum. ♥
21. yaş gününü beraber kutlamak dileğiyle...

  Şu ortadaki gif geçen seneki doğum gününe ait. 
Zaman çabuk geçiyor işte. Daha dün gibi geliyor ama 1 yıl olmuş. O.o 

JUMP World 2012'yi izleyenler bilir, geçen sene Takaki'nin sürprizi ne de eğlenceliydi. Gerçekten ben bile inanıyordum resmen bir ara. :D Bu yıl JUMP'tan nasıl bir sürpriz gelecek merak içerisindeyim. :P Arioka'nın doğum günü gibi Shounen Club'ta ya da konserde olabilir. ^^ Aman kendi aralarında değil, kameraların önünde kutlasınlar da. :D

Neyse.
Tekrar ve tekrar, otanjoubi omedetou. ♥

Şimdi pastanın senin olan dilimini yemeye gideyim ben. :P Doğum günü çocuğu dilimi de büyük olur. :D

Hey! Say! JUMP'tan Yeni Single! *Sen Çok Yaşa Johnny-sama!*

$
0
0
Aylardır yakına yakına başınızı şişirdiğim şey sonunda gerçekleşti!

JUMP YENİ SINGLE ÇIKARIYOR DOSTLAR!


Eve gelir gelmez hemen bilgisayarıma koştum, her zamanki gibi. Facebook'a girdiğimde gördüğüm ilk şey bu haber oldu. Artık tepkilerimi siz düşünün. "Yeni single!" diye çığlık atmalar, hoplayıp zıplamalar... :D 

Yeni singleın adı Come On A My House efendim. Dememiş miydim ama geçen, "Come On A My House adında bir single çıkarsalar tadından yenmez hani." diye. :P Tuttu işte tuttu! :D Single 26 Haziran'da çıkacak. Come On A My House, Bounce, New Hope, Just For You ve Scramble adında beş şarkı içerecek. İnanır mısınız, şu singleın sevmediğim tek bir yönü var. O da şarkıların  üç tanesini biliyor olmak! T_T Ben isterdim ki yeni yeni şarkılar da olsun. Ama gördüğüm kadarıyla bilmediğimiz sadece Scramble ve Just For You. Neyse. Singleın iyisi kötüsü olmazmış. :D

CDJapan'deki puanlarımı ve YesAsia'daki kredilerimi JUMP'ın singleı için saklıyordum. Şimdi zaman, alışveriş zamanı! :D Haberi duyar duymaz abimin odasına koştum hemen. Abimin kredi kartı da olmasa biraz zor alırdım zaten. Babam kızıyor da bu işlere. :P Geçen sefer söylemeyecektim, ağzımdan kaçırdım. Bu sefer dikkatli olacağım. Valla bir hafta düşülmüyor çenesinden. :D 

Şu abimin eline fırsat verme işini de sevmiyorum aslında. "Eğer şunu annemlere söylersen kredi kartımı vermem." falan... :D Şimdiden başladı tehtidlere.  Ah ah... 18'imi doldurup kendime bir kredi kartı alıncaya kadar mecburum şu çocuğa. T_T

Her neyse. Şu anki mutluluğumu anlatmaya kelimeler yetmez. :P Tam şu SBS zımbırtısı bittikten sonra ilaç gibi gelecek bana o single... ^^

Abartmıyorum, Eylül ayından beri bekliyordum yeni single çıkarmalarını. 
1 Eylül 2012... 8 ay... Vay be ~ :P
Tahminlerin çoğu tutmasa da 2-3 tane tutan var. Mesela dans sahnelerinin az olması gibi. Üyeler kendileri söylemiş dans sahnelerinin az, hikayenin ön planda olacağını. Şimdi şarkı da aşk şarkısı olunca klipte bir kız oynar mı acaba diye düşünüyorum ben. Aman aman! Yok kalsın. :D

Bir de... Keşke Bounce'a da bir klip çekilse. Şu an için tek isteğim bu.

Neyse. Nasıl geçecek şimdi zaman?! 26 Haziran... Daha 45 gün var... T_T

Şimdi şu bildiğimiz üç şarkıyı da paylaşıp gideyim ben.
Kalın sağlıcakla! ^^^

Come On A My House


Bounce


New Hope ~ Konna ni Bokura wa Hitotsu ~

Savaş: Dünyadaki En İğrenç Şey

$
0
0
Savaş... Ne kadar da anlamsız. Bir hiç uğruna milyonlarca insan öldürmek... Nedir istediğin? Petrol, kömür mü? Geniş topraklar mı? Sömürülecek bir halk mı? Para mı? Nedir? Bunların hiç biri milyonlarca insan öldürmeye değer mi?

Keşke Dünya tek bir ülke olsaydı diyorum bazen. Hani o masallardaki gibi herkes barış içinde yaşasaydı. Kavga, nefret, açlık nedir bilmeseydi insanlar. Herkes eşit olsaydı şu dünyada. Toprak kavgası da olmazdı hem. Herkes mutlu mesut yaşardı işte. Keşke diyorum... Keşke... Her şey masallardaki gibi olabilseydi keşke...

Savaş, şu kısa hayatım boyunca beni en derinden etkileyen şeylerden biri. Irkı, rengi, dili ne olursa olsun; insanlar öldürülmemeli. Ülkenin geleceği söz konusuysa yapılan savaşlara elbette bir şey demek güç. Ancak çıkar uğruna savaşmak, hem de sivillere de zarar vermek... İşte bunu affedemem. Belki de savaşlarda ölen insanlar ölmeseydiler ne müzisyenler, ne ressamlar çıkacaktı şimdi. Belki de orada ölen bir kişi ölmesedi, bizim hayatımızı etkileyecekti bu. Denizyıldızı hikayesini bilir misiniz? Bir adam kıyıdaki yüzlerce denizyıldızını tek tek denize atmaya çalışır. Bir diğeri gelip "Bunu yapsan ne değişecek ki?" der. Ancak denizyıldızlarını denize atan adam bir denizyıldızını göstererek "Bak, onun için çok şey değişti." der. Belki de o insanlar ölmeseydi, şimdi hayat çok daha farklı olacaktı. En azından yaşama hakları ellerinden alınmamış olacaktı.

Çoğu kez savaşları düşündükçe hıçkırıklara boğulup ağlamaya başlarım. Tıpkı az önce olduğu gibi. Japonya'ya atılan atom bombaları mesela. Japonlar hakkında ırkçılığa varan milliyetçi görüşümü bir kenera bırakacak olsam bile, tam anlamıyla bir vahşet. Saniyeler içinde ölüyorsunuz, ortada bir ceset bile yok. Ardınızda kalan tek şey kül. Bir anda yok oluyorsunuz bu dünyadan. Saniyeler içinde... Eğer şanslıysanız ve hayatta kaldıysanız, size nurtopu gibi bir radyasyon kalıyor. Çocuklarınıza, torunlarınıza hediye (?) edebileceğiniz ve sizi birkaç yıl içinde kanser edebilecek.

Napalm bombası örneğin. Evinizde oturuyorsunuz, belki de bir çocuksunuz ve top oynuyorsunuz; aniden bir ateş topu düşüyor üzerinize. Güneşten kopan bir parça gibi. Sıcaklık 1000 derece. Saniyeler içinde yanarak ölüyorsunuz. Hayatta kaldıysanız da, ömür boyu taşımak zorunda olduğunuz yanık izleri.

Ölüm böyle kolay bir şey işte. İnsan hayatını hiçe sayan, doymak bilmeyen sömürgeciler bir anda bir bomba atıyor ve puff. Bu dünyadan yok oldunuz.

Geçenlerde de Reyhanlı'da bir patlama oldu bildiğiniz gibi. Oradaki durum bir savaştan farklıydı belki, fakat yine de sivil ölümü söz konusu olduğu için değinmeden geçemedim.

Resmi verilere göre ölü sayısı 50 civarı. Fakat ben en az 150 olduğunu sanıyorum. Medya çoğu şeyi gizlediği gibi bunu da gizliyordur diyorum. Ki zaten artık yayın yasağı da var. Gizlemek şöyle dursun, olan bitenden haberimizin olması bile istenmiyor besbelli.

Reyhanlı olayını duyunca düşündüm. Sürekli düşündüm. Sokağa çıkıp arkadaşlarımla gülüp eğlenirken birden bir bomba patladı diyelim. Olmayacak şey değil bu, ne yazıktır ki. Hiçbir suçum yokken, hiçbir şeyden habersiz, bir hiç uğruna ölüp gidecek miyim ben? İnsan hayatı bu kadar ucuz mudur? Ölüm bu kadar yakınımızda mı? Ben... Ben ağlamaktan daha fazla devam edemeyeceğim sanırım. 

Söylemek istediğim son bir şey var. Ben bir hiç uğruna ölmek istemiyorum. Şu berbat dünyayı değiştirmek için çabaladığım mücadelemden ötürü ölmek isterim ben. Öldüğümde dünyaya bir iz bırakmak isterim. Bir hiç uğruna ölmektense, kanserden ölmek bile iyidir benim için.

Eurovision 2013 Hakkındaki Yorumlarım

$
0
0
Eurovision demek, şenlik demektir benim için. 2-3 yıl öncesine kadar evde bir coşku olurdu Eurovision zamanı hep. Ancak son yıllarda benim dışımda pek takmıyorlar. :D Yarı finalleri falan izleyen tek benim zaten, finali izlerken de son şarkılara doğru uyuyakalıyorlar. Sonra ben oylamaya geçince uyandırıyorum falan... :P 

Bu yıl sınav olmasına bağladığım bir şekilde, unuttum izlemeyi. Yani tam olarak unutmadım da, ben yanlış biliyormuşum tarihi. Böylece izleyemedim. >.< Hem Türkiye de olmayınca bu yıl fazla ses getirmedi ülkemizde.

3-4 gün önce internetten indirip izledim ben de. Kimin birinci olduğunu falan bilmeyince heyecan da oldu tabii. Ancak İngiliz kanalından izlemek zorunda kalmış bulundum. Türk kanalından izlemek bir başka tabii. O spikerin sesini duymak, yanlış telaffuzlarını fark etmek falan... :D

***


2012'nin kazananı İsveç olduğundan Eurovision bu yıl İsveç'in Malmö şehrinde yapıldı. 92 yılında ev sahipliği yapmış bir de İsveç. Bu ikinci oluyormuş.

Toplam 39 ülke katıldı. Ermenistan bir yıl aradan sonra geri döndü. Bosna-Hersek, Slovakya ve Türkiye yarışmaya katılmadı. Umarım seneye katılır Türkiye. Açıkçası her ne kadar berbat şarkılarla katılsak da oylamada insan "Türkiye kazansın!" diyor. :P

Efenim yarışmada bence bu yıl öyle çok çok iddialı şarkılar yoktu. Yalnızca finali izlediğim için yarı finallerdeki şarkıları bilemeyeceğim tabii ama eğer çok iyi bir şarkı varsa finale kalırdı diyorum. Zaten bu yüzden sadece finali izledim. Yarı finaldeki tabir-i caizse "dalga geçmek için" katılmış ülkeleri izlemeye hiç niyetim yok.

Favorilerime geçecek olursak,

İlk favorim Azerbaycan'dı.


Azerbaycan, Eurovision'a çok kısa bir süredir katılsa da her yıl şarkısı favorilerim arasındadır. Zaten 2009'dan beri ilk üçten de pek düşmüyorlar. Önümüzdeki senelerde bir birincilik daha beklediğim ülke Azerbaycan. Zaten bu yıl da ikinci oldu.

Daha önce Azerbaycan'ın ulusal seçimlerini izlediğimde de favorim Hold Me şarkısıydı. O zamandan belliydi iyi bir derece yapacağı. Kareografisi gerçekten müthiş. O yansıma olayı falan, harika yani. Şarkı da hoş zaten. Hak ettikleri başarıyı yakaladılar diye düşünüyorum. 

Bir de her yıl yaptıkları gibi green room'da Türk bayrağını da düşürmediler ellerinden. Seviyorum bu ülkeyi. :')

***

Diğer bir favorim de komşu ülke Yunanistan oldu.


Yarışmadaki en iyi şarkılardan olduğunu düşünüyorum. Birinciliğe aday gösterdiğim ülkelerdendi Yunanistan. Kendi kültürlerini de katarak, garip ama hoş bir performans sergilediler. 

Şarkının adı da bir garip. Alkol Serbest?! :D Sözlerine bakmadım ama tavernayla ilgili bir şeyler çıkarsa şaşmam. :D

Oylama kısmında başlarda 1.  gitseler de başta Danimarka ve Azerbaycan olmak üzere diğer ülkelerin atağıyla 6. oldular bu yıl. Yine bu sırayı hak etmediler diyorum ben. Bir 3.lük beklerdim Yunanistan için en azından.

***

Diğer favorim, 1. olur dediğim ve haklı çıktığım ülke; Danimarka.


Bu yıl gerçekten hak eden kazandı diyebildiğim bir yıldı. Son birkaç yıldır birincileri beğenmiyordum pek. Bu yıl gerçekten beğendim. Şarkıyı duyar duymaz "1. Danimarka olmazsa haksızlık olur." da demiştim zaten. Haksızlık etmediler.

Melodiyi, solistin sesini, sahne efektlerini, kısacası her şeyi beğendim. Son derece sade ama şıktı Emmelie de Forest. Duru bir güzelliği var. Ayrıca hatırı sayılır bir yeteneği de... Only Teardrops onun ilk şarkısıymış. İlk şarkıyla birinci olmak da her baba yiğidin harcı değil bence. Kendi ülkesinde bile tam anlamıyla tanınmamışken bir anda dünyada tanındı. Önü açık bu kızcağızın...

93'lüymüş ayrıca. Yaşı dolayısıyla bir kez daha tebrik etmek lazım. :P 

He bir de, büyük babası VII. Edward'ın gayrımeşru çocuğuymuş. Bu yüzden Kraliçe Victoria'nın soyundan geliyormuş. Ancak bunun ya da aksinin kanıtlanamayacağını açıklamış tarihçiler.

***

Bu saydıklarım dışında öyle iddialı bir şarkı göremedim ben. Bunun dışında şaşırdığım ama hak verdiğim bir şarkı vardı, sonuncu oldu. Finlandiya'dan bahsediyorum...


İzlerken "İğrenç." desem de sonra araştırdığımda çok da iyi bir şey yaptıklarını fark ettim.

Neyden bahsettiğimi anlamışsınızdır sanırım. Performansın sonunaki vokalistle öpüşme sahnesinden bahsediyorum. Her ne kadar shoujo-ai türünde animeler izlesem de sahnede yapılması iğrenç gelmişti bana. Sonra nedenini araştırdığımda ise son derece hak verdim Finlandiya'ya. Sonunculuğu hak etmediklerine kanaat getirdim.

Finlandiya'da eşcinsel evliliklere izin verilmemesini protesto etmekadına yapılmış bir şeymiş o. Çok da iyi düşünülmüş. Keşke Türkiye katılmış olsaydı da oy verebilseydim diye iç geçirdim. Kim bilir, TRT'nin katılmama sebebi de aslında budur belki...

Özellikle müslüman ülkelerde eşcinsellik yasak. Hatta bazı ülkeler bunu o kadar ileriye götürmüş ki, eşcinsellik idam cezasına bile tabii tutuluyor. Bazı ülkeler hapis cezası, para cezası gibi cezalar da verebiliyor... Bazıları ise sadece evlenmeye yasak koyuyor. 

Sadece evlenme yasağı bile bence iğrenç bir şey. Kız-erkek ilişkisiyle erkek-erkek ya da kız-kız ilişkisinin farkı nedir ki? İki kişi birbirini sevdikten sonra hiçbir şekilde karşı değilim eşcinselliğe. Ben mi çok serbest düşünüyorum yoksa yasaklayan ülkeler mi çok geri kalmış, bilmiyorum... Bence dünyanın her yerinde yasal olmalı eşcinsel evlilikler. 

Evlilik illa soyun devamı için yapılan bir şey değil benim bakış açıma göre. İki insanın hayatlarını birleştirmesi. Kötü günleri beraber atlatmak, mutlulukları paylaşmak... Kısacası hayatı yalnız geçirmemek için evlendiklerini düşünüyorum insanların. Çocuk sahibi olmak için değil. En azından ben evlenecek olsam, çocuk sahibi olmak için evlenmem.

Keşke her ülke Hollanda kadar medeni olsa. Hollanda'dan sonra birçok ülke ve eyalet eşcinsel evliliklere izin verse de hala idam cezasına kadar giden şeyler olduğu sürece bu dünyadan nefret etmeye devam edeceğim.

***

Bir de Eurovision'a katılmasa da İsveç'in ulusal elemesi Melodifestivalen'den favorim var.


Melodifestivalen 2013 2.si Yohio efenim bu şirin güzellik.

Eurovision'da İsveç'in puanlarını açıklayan Yohio'ydu.
Gördüğüm an;

-Ay anne! Ne şirin kızmış ya! Ay çok şirin! Japona da benziyor. Cosplay gibi... Japon bu herhalde ya. Ama çok şirin! T_T

*Japonca konuşmaya başlar*

-Ay erkek çıktı! xD Olsun hala çok şirin! Japonlar çekiyor beni ehuheuheh

*Shirushi araştırır ve Japonya'da büyümüş bir İsveçli olduğunu öğrenir*

-Ama nasıl?! Nasıl?! Bildiğin Japon'du bu. T_T

Aynen bu dediklerimi söyledim valla. :D 
Hayal kırıklığına uğrasam da ben çok sevdim bu şirin şeyi. u_u Hatta şimdiden Yamada'dan sonra 2. biasım yaptım bile. :P Bir süre sonra bias listemden düşeceğini sanıyorum gerçi. Bir ara Tegoshi de 2. biasımdı mesela, Koichi de 2. biasımdı - 34 yaşında olmasına rağmen kkk~ - :P

İsveç'in çakma visual kei grubu Seremedy'nin bir üyesiymiş.Visual kei pek benim tarzıma hitap eden bir tür olmasa da Yohio hatırına dinlemeye başladım grubu. Belki bu sayede severim şu visual keiyi, ha?

12.07.1995 doğumluymuş. Ben de 07.12.1999 doğumluğum. Tarihler benziyor sanki, ha? :P Bu da mı tesadüf? :D

Neyse efenim. Küçük yaşta Japonya'da yaşamaya başlamış, kültürünü benimsemiş. Tipine bakılırsa da ruhu da Japonlaşmış. :P Röportajlarını okuduğumda da sevdiği yemeklerin sushi ve ramen, en sevdiği ülkenin Japonya olduğunu söylediğini falan gördüm. Bildiğin Japon işte. -_-

Eğer Melodifestivalen'de ikinci olmak yerine birinci olsaymış Eurovision'da İsveç'i Heartbreak Hotel şarkısıyla temsil edecekmiş. 
Buyurun şarkıyı.


Açıkçası ben Heartbreak Hotel'i birincinin şarkısından çok daha fazla beğenmiştim. Heartbreak Hotel 133 puanla 2. olurken, birinci olan şarkı 166 puan almış. 33 puan... Hani fazla da bir şey yok ki arada. T_T Keşke birinci olsaydı, Türkiye de katılsaydı da telefonumdaki son kuruşa kadar oy verseydim. *telefonunda45kuruşvar*

Şarkıyı beğendiğim kadar klibi de beğendim aslında efenim. Yalnız anlamadığım tek bir şey var. 17 yaşında bir çocuğa nasıl böyle klip çekebilmişler? O.o Ne bileyim... Yasalar önünde de çocuk sonuçta. :P Garip... Neyse. Klibin Tokyo'da çekilmiş olması bile yeter zaten sevmeye. :D

Eğer İsveç bu şarkıyla katılsaydı Danimarka'yı sollar, birinciliği kapardı bence. Avrupa'da visual kei hayranlığı oldukça fazla. Yohio'nun solo performansları visual keiden çok pop-rock'a kaçsa da yalnızca Seremedy sayesinde visual keinin adının duyulması için bile oy verebilirdi insanlar. Şahsen öyle bir şansım olsa ben de verirdim. Seneye katılırsa TL'lerim feda olsun diyorum ben. :P


Bu şirin şey aşırı derecede kız gibi ya. u_u Tam yemelik. >.<

İsveç'te uzun süre kız mı erkek mi tartışması olmuş Yohio için. Sonra Twitter'dan yazmış "Ben erkeğim." diye. :D 

Zaten kız gibi erkeklere karşı zaafı olan bir insan olarak bayıldım şu çocuğa. Kaslı erkek sevmem; erkek dediğin kısa boylu olacak, zayıf olacak, uzun saçlı olacak, saçları boyalı olacak, makyaj yapacak, cute olacak. ~_~ 

Eğer sevgilim Japon olmayacaksa Yohio gibi bir şey olmasını temenni ederek huzurlarınızdan ayrılayım ben efenim. Yeni biasıma merhaba deyin! :D

İnsanların Gerçek Yüzleriyle Tanışmaktan Nefret Ediyorum!

$
0
0
Bazen kimin iyi, kimin kötü olduğunu anlayamıyorum. Yüzüme karşı yakınmış gibi görünen insanların arkamdan konuştuğuna tanık olmaktan bıktım artık. Herkes mi yalan söylüyor? Kime güvenmem gerektiğini bilmiyorum. Keşke özel bir gücüm olsa da birilerinin hakkımdaki bütün düşüncelerini baştan öğrensem, ona göre mesafemi alsam... Keşke...

Kendimi değersiz hissediyorum. Onun için yaptığım her şey için... Anladım ki tek kişinin kürek sallamasıyla kayık ilerlemiyormuş. Karşı taraf yalnızca yük oluyormuş kayığa -hayatıma-. Ben de kayığımdan fırlatıp atacağım artık onu. Döktüğüm gözyaşlarının hiçbir damlası, yazdığım mektupların hiçbir satırı, beraber geçirdiğimiz anlarda söylenen hiçbir söz gerçek değildi belki de. Yaptığım her şey boşunaydı. Boşu boşuna ailemle ters düştüm, boşu boşuna konuşurken bile "İmkansız!" dediğimiz şeyleri gerçekleştirdim... Bunları benim karşımda gerçekten olduğu gibi olan birine yapsaydım sanırım şu an dostluk kavramının sınırlarını genişletiyor olurduk. Yanlış kişiyi seçmişim dost diyebilmek için.

Günlüğümü okuyorum bazen canım sıkıldığında... Buluşmamızı anlatmışım. En ince detaylarıyla. O an benim için o kadar değerliymiş ki demek, bir saniyesini bile unutmak istemiyormuşum. Anneme kızmışım ondan pek hoşlanmadığı için. "Dostum o benim! Nasıl böyle şeyler söyler?!" demişim. Yazık etmişim anneme. Özür dileyip sarılasım geldi o günkü kavgamız için. Hiç değmeyecek biri için anneme demediğimi bırakmamıştım. 

2-3 sayfa daha çeviriyorum. Bir baktım durum değişmiş. Daha soğuk bir tavır takınmışım ona karşı. Hala dostum sanıyormuşum gerçi... Ne aptallık ama!

Dostmuş... Bir tarafımla gülesim geliyor artık bir zamanlar ona bu sıfatı yüklediğimi görünce. Ya ben dost kavramını hiç tanımadım, ya da bir zamanlar gerçekten öyleydik. Bilmiyorum... Gerçekten bilmiyorum...

Dinlerken bana dostluğumuzu hatırlatan, birbirimize "Bu şarkıyı her dinlediğimde seni hatırlayacağım." dediğimiz, gecenin sessizliğinde hüngür hüngür ağlayarak dinlediğim şarkılara denk geldiğimde kapatıyorum artık hemen. Nefret ediyorum o şarkılardan. Kendimi bu kadar üzdüğüm için kızıyorum kendime. O benim arkamdan atıp tutarken ben "Keşke yanında olsaydım..." diyerek ağlıyordum belki de...

Sanırım beraber koskoca 1,5 - 2 yılı geçirdiğim, dost sandığım insan artık benim için yalnızca bir tanıdık olacak. Hayatımdan söküp atmak istiyorum artık. Çünkü biliyorum, yine bana gelip birkaç süslü söz söylese kanacağım hemen. Affedeceğim. Bütün bu dediklerimi yutacağım.

Yine de istiyorum biliyor musunuz aslında bunu? Keşke diyorum, gerçek yüzünü göreceğime onu yine de dost biliyor olsaydım. En azından kendimi değersiz hissetmezdim şu an. Olan oldu ama artık. Ona göre mesafemi alacağım ben de. 

Uzun bir süre oldu, neredeyse tek kelime etmedik. Sesini de duymadım hiç. Duymak da istemiyorum artık. Daha fazla incinmek istemiyorum. Uzak dursun benden, aman... "XX kim?" diye sorduklarında "Bir tanıdık işte..." diyebileyim istiyorum. Hayatımdan defolup gitsin istiyorum...

Okuyacaksın bunu, eminim. Bu yazıyı sana gönderiyorum. Ah, tabii eğer bahsettiğim kişinin sen olduğunu anlayabildiysen...

Direne Direne Kazanacağız!

$
0
0
Bu gün 13 yıldır yaşadığım şehir, İzmir, hiç olmadığı kadar güzeldi belki de... 

Önce karşı apartmanda bir evden tava-kaşık ikilisini duydum. Sonra komşular destek verdi ona. Herkes ışıkları açıp kapatmaya başladı. Tava sesleri adeta bir melodi oluşturdu kulaklarımda. Sonra ıslıklar eşlik etti bu müziğe. Ardından korna sesleri, sloganlar... Aldım elime tavamı-kaşığımı başladım vurmaya. Tavam yamulup yumulana kadar vurdum. Vurmaktan ellerim kıpkırmızı olana kadar vurdum. Aldım düdüğümü başladım çalmaya. Ben çaldıkça destek çıktı herkes. Bütün apartmanlarda ışıklar yanıp sönüyor, herkes elinde tavasıyla balkona çıkmış belki de dünyanın en güzel müziğinin bir parçası oluyordu. 

Sloganlara eşlik ettim, bağırdım. Belki bunu normal bir günde yapsaydım ÇAPULCU diyecekti herkes. Ama bu gün farklıydı, bu gün herkes ÇAPULCUydu.

Hayatımda gördüğüm en güzel manzaralardan biriydi bütün evlerin ışıklarının yanıp söndüğünü görmek. Duyduğum en güzel şarkıydı o tabak-çanak sesleri. Ve gördüğüm en güzel direnişti bu direniş!


Kapitalizme karşıydı bu direniş, diktatörlüğe karşıydı, demokrasi getireceğiz diyerek var olanı da elimizden alanlaraydı direnişimiz, alkol yasağına tepkiydi belki, Reyhanlı için geç kalmış bir başkaldırıydı... Geçmişte yaşanan her şeyin hesabı soruldu bu gün. Ama geç, ama haklı...

Gidebilseydim bir an için durmazdım evimde. Giderdim Gündoğdu'ma, giderdim Basmane'me! Taksim'e giderdim, Kızılay'a giderdim! Hani diyordum ya, ben öleceksem haklı mücadelemden ötürü ölmek isterim diye. Evet, aynen öyle. Öleceksem düzeni değiştirme uğrunaöldü desinler. Gaz mı yiyeceğim, kabul. Cop mu? Ona da tamam. Gitmek istiyorum. Orada olmak istiyorum!

İster anarşist deyin, ister marjinal, ister ÇAPULCU, ister kafir deyin... Ben bu bütünün parçası olmaktan mutluyum. Ne derseniz deyin... Kimin umrunda?

Not: Eğer düşüncelerim yüzünden benden nefret edecek insanlar falan varsa aramızda hiç yorum falan atıp zahmete girmesinler, terk etsinler hemencecik burayı.

Not2: Beni de tutuklarlar mı dersiniz, ha? Bu yazdıklarımdan ötürü...

Not3: Son zamanlarda blog Japonya'dan uzaklaştı yine. Ama bu kadar büyük bir olaya da tepkisiz kalamazdım.

Kendimi Berbat Hissediyorum

$
0
0
Yine ve yine Japonya'dan alakasız bir yazı yazacağım. Ama hiç de gelmiyor içimden fangörlizm yapmak. O yüzden bir süre askıya aldım bazı yazılarımı. Yazmak istediğim şeyler var, ancak en azından gelecek hafta diyorum.

Bu aralar gerçekten kendimi berbat hissettiğim bir dönemdeyim. En azından bloguma ve günlüğüme iç dökmek istiyorum.

Şu son olaylar benim de sinirlerimi bir hayli yıprattı, herkes gibi. Tabii ki konu hakkındaki düşüncelerimden gram ödün vermedim, vermeye de zerre kadar niyetim yok. Ama yine de ölenlerin olması... Bu gerçekten başka bir şey... Bazen iç sesim "Klavyesiyle vatanı kurtaran insanlara kızmaz mıydın hep!? Şimdi onlardan farkın ne!?" diyor bana. Bir yandan da "Teknoloji çağındayız. Sosyal medyanın önemi malum..." diyorum kendi kendime. Ama sonuçta kendi isteğimden de oturmuyorum ki evimde ben! Meydanlara gitmek için yanıp tutuşuyorum hatta. SBS öncesi bir şey olur da yılların emeği çöpe gider diye oturuyorum evimde. Annemler oturtuyor yani... Olsun, onlar katılıyor ya, ben katılamasam da evimden destek veririm. Hak veriyorum onlara bu konuda. Gerçi yarın katılacağım eylemlere, dayanamamış olmalılar ısrarlarıma.

Bir de bu olayların üstüne en yakın arkadaşımın ameliyat olduğu haberini aldım. Bu da üzdü beni tabii. Temmuz gibi İzmir'e geleceklerdi. Ama iyileşmesi 6 ay süreceğinden başka bahara kaldı gibi gözüküyor... Ah... Bir yıldır yaz tatili gelsin de görüşelim diye bekle, bir günde bütün planlar altüst olsun! Hayat! Ne acımasızsın be!

SBS de geldi çattı... 2 gün kaldı. Resmen 2 gün kaldı! Demek oluyor ki, 248 gündür gün sayıyorum. Gerçekten inanamıyorum. Şu an 9. sınıftaki arkadaşlarımın hepsi "Bir anda geçecek zaman." demişlerdi de garipsemiştim. Cidden öyleymiş. Şu sınav koşuşturmasıyla geçen yıl gibi geçse her yıl, sanırım kısa bir zamanda 30'uma varırım. O.o Yine de eğlenceli bir yıldı bu yıl. Geleceği hayal etmek her zaman güzeldir. Bir hedefinizin olması da öyle. Sınav günü dünyanın sonu gelmedikçe de o hedefe ulaşmam çocuk oyuncağı gibi gözüküyor. Gerek psikolojik olarak, gerek ise konu bakımından hazırım ben sınava aylar öncesinden. Bu yüzden de iki gün kalmış olmasına rağmen heyecanın h'si yok bende. Bu kadar rahat olmak da kötü mü bilemem ama durum bu. u_u Hem bu zamana kadar o gün için çalışmışken son gün heyecan yapıp her şeyi berbat edecek kadar akılsız da olmadığımı düşünüyorum. n_n

Yaklaşık 2 haftadır okula gitmiyorum. Tatilim çoktan başladı anlayacağınız. İlk günlerde, geç yatıp geç uyanmak aylardır arayıp da bulamadığım bir şey olduğundan müthiş geçiyordu günler. Sonra sıradanlaşmaya başladı. Uyku düzenim bozuldu gitgide. Öyle ki dün sabah ezanıyla yatıp, öğlen saat 1'de kalkmıştım. Uyku düzenimin bozulmasıyla beraber yemek yeme saatlerim de berbat oldu tabii. Öğlen saat 1'de uyanıyorum kahvaltımı 6'da yapıyorum, düşünün. Akşam yemeği ve kahvaltı aynı şey oldu benim için. N_N Günde tek öğün yer oldum. O.o

Dershaneye ya da okula da gitmeyince evden çıkmaz oldum artık. Yatağı toplu odası düzenli olmazsa içi rahat etmeyen ben, 3 gündür yatağımı toplamıyorum. Saçlarımı düzleştirmiyorum. Evde pijamalarımla geziyorum falan... Anlayacağınız kendimi berbat hissetmek için sebebim çok... 

Yarın -aslında saat 12'yi geçtiğinden bu gün- saç modelimi değiştirteceğim biraz. Kestirmeye kıyamadığım saçlarımın en azından bir kısmını kestirip kahkül yaptıracağım. İçim acıyacak mı? Evet, hem de çok. Ama biraz değişiklik de iyi gelir sanırım... >_<

Yakında İsveç rock piyasasına hafiften bir dalış, Yamada'yı ihmal için özür ve SBS konulu üç yazı yazmak istiyorum. Artık ne zaman şu ruh halinden kurtulursam... T_T

SBS Zırvası~

$
0
0
Evet efenim. Bu gün ben de dahil olmak üzere 1 milyon öğrenci sınava girdi. Herkesin üzerinden büyük bir yük kalktı. u_u Liseli olduk artık kkk~ :D

Şimdi biyoloji, fizik, kimya, edebiyat, dil anlatım, matematik, geometri KAMOOON!

Sınav hakkında hiç heyecan yapmamıştım ben. Rahat hissediyordum gayet. Uyudum da gece. Kalktım "Acaba sınavı boşverip yatıp uyusak mı ya?" falan demeye başladım böyle. :P Cidden öyle pek takmıyordum sınavı. u.u

Gittik okula. Sınıfa girdim. Geçtim sırama. Bir tane sağlam sıra yoktu okulda! Dedim nasıl meslek lisesi bu, hiç mi sıra yapmıyorlar? :P Sallanan sıramın ayağına peçete sıkıştırdım ama kırık oturma yerime bir şey yapamadım maalesef. *-*

Kimlik kontrolü falan filan derken başladı sınav. Heyecan yapmadım yine. Yamada'nın fotoğraflarına bakarken daha hızlı çarpıyordur kalbim eminim. :D Türkçe'den başladım çözmeye. Televizyondan sorulara bakanlar hak verecektir, kol kadar paragraflar vardı! :O Öyle böyle değil! Özellikle yapılmış besbelli. İnsanın zamanını yiyor resmen. -.- Sonra matematiğe baktım biraz. Baktım uzun sürüyor çözümler, geçtim hemen fene. Fene de zor denmiş ama bilmiyorum. Kolaydı bence. Fenden korkuyordum ben ama iyi geçti. İnkılap ve İngilizce de iyiydi.

Matematik hariç diğerlerini bitirdiğimde son 15 dakikam vardı. İngilizce'de zaten bir panik olmuştum ben zaman yetişmeyecek diye. Normalde zaman sıkıntısı çekmezdim hiç. Hatta 40-50 dk kalırdı rahat. Bu sefer son ana kadar çözdüm. İlk defa. Dedim ya işte, adamlar her derste kol kadar soru verirse olacak olan bu! >.<

15 dakikada yaptım matematiği. Çoğunluğunda fazla işlem yapmadan cevabı tahmin etmeye çalıştım. Kimisi doğru çıktı, kimisi yanlış... Ama o 15 dakikada yaşadığım panik sene boyunca heyecanlanmamamın cezasıydı sanırım. :P Böyle başım döndü, bayılacak gibi oldum. Neyse ki bitti sonunda sınav.

Girerken "700 alıp *tam puan 700* gelicem işte yeaa" diyordum, titreye titreye ağlayarak çıktım sınavdan. Sınavın gerçekten kötü geçtiğini, bir yeri kazanamayacağımı falan düşünüyordum. Annemler özel liseye göndermeye bile ikna olmuştu artık o derece dereyi görmeden paçayı sıvadım ben. :P

Sonra televizyonda sorular açıklandı. Toplam 10 yanlış 1 boş yapmışım 100 soruda. Bizimkileri öyle korkutmuşum ki bir an 50 yanlış falan sanmışlar. :P Hoş, ben de bir 20 vardır rahat diyordum. u.u

500 üzerinden 450-460 arası gelecek hesaplarıma göre. Kötü bir puan mı? Hayır değil. Ama kendime yakıştıramadım bu puanı, doğruya doğru. Hani diyorum ki, şöyle bir 15 dakikam daha olsa, işlemleri de yapsam 470 olmaz mıydı? Olurdu. Biraz da dikkat hatası yapmasam 480 de olurdu.

Neyse. Keşke demeyeceğim artık. Düzeltemem sonuçta. Olan olmuş. Gideceğiz neresi tutarsa. :P

 Son olarak...
 Gerçekten bu yıl puanların düşeceğini düşünüyorum. Eğer bunu okuyup bu yıl sınava giren varsa emin olsun öyle. Bütün SBS'leri, OKS'leri yalayıp yutmuş biri olarak söylüyorum böyle olmamıştı hiçbir sınav. Hem daha zordu, hem de bütün sorular çok uzundu. Fende bile paragraf vardı resmen! İnkılap zaten Türkçe-2 gibi bir şeydi. %75 okuduğunu anlama. Türkçe zaten almış başını gitmiş... İngilizce kolaydı bak. Matematik ise diğer yıllara oranla daha bir zordu, doğruya doğru.

Benim tek sorunum zamandı. Gerçekten o sorulara yetmez o zaman...
Bu yüzden moralimizi bozmayalım hiç. Eminim bayağı düşecek puanlar. Sorduğum arkadaşlarımın bayağı yanlışı var okul notları yüksek olmasına rağmen. Benim de "Okul puanım düşürür kesin!" derken yükseltecek gibi şu an bir 4-5 puan kadar. 

Yine de üzerimden kocamaaan bir yük kalktı bu gün. ^^ Ver elini eğlenerek geçecek 3 ay~! :P

K-pop Şarkı Yarışması 2013

$
0
0
Bu yıl 3.sü düzenlenecek olan K-pop Şarkı Yarışması'na ben de katıldım efenim.
Blogumun okuyucuları olarak desteğinizi esirgemeyin benden. u_u
*Alıyorum alıyorum, reklam kokusu alıyorum. :D*


Blogumda tipimi göstermek en son düşündüğüm şeydi sanırım. Beni biraz daha yakından tanımış oldunuz. :D Hayallerinizdeki Shirushi'ye benziyorumdur umarım. ^^ Hoş, ben bile hayalimdeki bana benzetmiyorum kendimi. :D 

Veee adım da gözüküyor. İkinci kimlik deşifrem. :D Evet, gerçek adım Öykü. Memnun oldum hatta. xD

Klibimsi videomun bazı yerlerinde çok fena fail vermişim. Sonradan fark ettim hep bunları. :D Yazmayayım şimdi o saçmalıkları. Fark ederseniz gülersiniz zaten. :P

***

"Japon fanının ne işi olur K-pop'la?" dedim ben bile kendime.
J-pop yarışması oldu da biz mi katılmadık yetkili ağabeyler?! T_T

Daha önce yazdım mı bloguma bilmiyorum. Ancak asıl uzakdoğu hayranlığım Kore'yle başlamıştı benim. Boys Over Flowers'la hatta. :D Evet, söylemesi gerçekten garip. Ama durum bu. :P 

2011 yılını ağır oppacı bir Kore hayranı olarak geçirmiştim. Tabii JUMP'ı Yamada'yı falan da tanıyordum biraz. Kore hayranlığı gittikçe büyüyordu o zamanlar, hala da öyle. Ben de popüler olan şeyleri pek sevmem açıkçası. Ben de bu yüzden yeni arayışlara girip "Hey! Say! JUMP diye bir grup vardı. Ne alemdeler acaba?" dememle kendimi Japon hayranı olarak buldum. İşte böyle 2,5 yıllık da bir çekik hayranlığı geçmişim var. :D

Şu K-pop yarışmasına da ilk kez düzenlendiği zaman katılacaktım. Utandım. >_< 2.sinde de başvuru zamanında tatilde olduğumdan duymamıştım hiç. 3.yü kaçırmadım ama! :D

Neyse. Çok uzattım sanırım ben. Sadece reklam yapmak istemiştim birazcık. :D

JUMP'a Geri Dönüş

$
0
0
İsveç rock piyasasına birazcık merak salmam nedeniyle 2-3 haftadır JUMP'tan uzak kalmıştım biraz. Geri döndüm artık. :P Fangörling yapacağım şimdi. :D

***

Dün gece saat 2'ye geliyorken, tam bilgisayarı kapatacağım zaman Come On A My House pv preview fotoğrafları çıktı piyasaya. Birkaç dakika sonra da videolar tabii...

O uykulu gözlerim nasıl bir anda sevinçle parladı ama! *-* Saat o kadar geç olmasaydı "kamoon a may hausu rabu karee JANPU JANPU!" diye zıplayarak oynayabilirdim bile! O derece sevindim. *-*



Rengarenk ve eğlenceli bir klip bizi bekliyor anlaşılan. Ben daha şimdiden beğendim klibi. Gerçi her halukarda beğeneceğim açıktı. :P JUMP sonuçta bu. :D

Hepsi ayrı bir şirin olmuş. Özellikle Yamada~ ♥ Chinen de öyle, Yuto da, Arioka da... >_< Ah, Chinen dedim de! Sanırım YamaChii shipper olma yolunda ilerliyorum tekrar. :D

asdfghjk yerim sizi u_u


AriYama'dan önce desteklediğim couple YamaChii'ydi aslında. Fakat bir süre sonra Chinen'den buz gibi soğuyarak 2.likten sonunculuğa şutlamıştım. :D Sonra da AriYama shipper oldum. *-* Şu sıralar Chinen'e yeniden ısınmaya başladım. Böyle şirin bir çocuğu niye sonuncum yapmışım ki ben?! O.o *180 derece dönüş yapmış Shiru*

Bir ara YamaChii ciddi manada yapışık ikiz gibiydi! Böyle bir yılışıktılar, bir yılışıktılar~ :P Yamada, Chinen'e ikide birde seni seviyorum falan dedikçe kıskanıyor tabii insan. >_<

Şu sıralar yine YamaChii yapışık ikiz modunda gözlemlerime bakılırsa. Her magazin çekiminde YamaChii ön planda... Bu sefer kıskanmıyorum, gariptir. Hatta fangörl edasıyla hayaller kuruyorum... *-*


Bu fotoğraf son zamanlardaki magazin çekimlerinden. Aslına bakarsanız ne olduysa bunu gördükten sonra oldu bende. Nasıl romantik, nasıl şeker, nasıl kawaii, nasıl cute... >_< Sanırım YamaChii shipper olma yolunda değilim, olmuşum bile. :P

Tabii ki AriYama hala benim minik bebeklerim... u_u Ama şu YamaChii bir harika dostum! :D

Yuma! Sevenleri yalnız bırak! :D - 7'ler derdim, ama demedim bak. >.< -

Chinen bir anda başını çevirmiş olsa, bir kaza olsa... *nosebleed* sdfghjk
"Bu nasıl Yamada fanı? Bir erkekle sarmaş dolaşken hem bundan rahatsız olmuyor hem de destekliyor." diyebilirsiniz. Ben de sorguluyorum bunu bazen. Şimdi şu resimlerde Chinen yerine herhangi bir kız olsaydı sinirimden küplere biner, oturur zırlardım sanırım. Chinen olduğu zaman bunların hiçbiri yaşanmıyor. O.o Arioka, Yuto, Inoo, Takaki, Yabu... JUMP'tan kim olursa olsun yadırgamıyorum. Ama başka biri olsun, yanında durması yeter kızmam için. xD

Shipper olayı gerçekten garip bir şey... Yani şimdi Yamada çıksa "Chinen'le çok düzenli bir ilişkimiz var. Ciddi de düşünüyoruz. Hollanda'da yaşama planları kurmaktayız." dese burun kanamasından ölebilirim. xD Hatta aralarında öyle bir şeyler olmasını da ümit ediyorum bazen. Bir kıza aşık olacaklarına birbirlerine aşık olmalarını yeğlerim. Bunda herhangi bir sapkınlık, hastalık falan filan da yok bana göre.

Ay, neyse~ Çok uzattım shipper olayını. :D

Chibi YamaChii'yle sizi başbaşa bırakıyorum efenim. u_u



 Cidden çok kıskandım! Evet! Aşırı derecede kıskandım ama hala forever YamaChii diyorum! xD
Dünyadaki her şeyden daha çok diyor Yamada, bir de yeterli değil diyor! Seni küstah seni! xD Sen bana gel Yamada'm, beni sev sen. :P Bırak o hayırsızı! :D Ya da o da gelsin hep birlikte birbirimizi sevelim, sevgi yumağı olalım~ u_u xD

Bu yazının sonu nereye gidiyor bilmiyorum, kaçayım ben en iyisi. :D

Come On A My House PV Short Ver! *Ayakta Uyuyorum!*

$
0
0
Ben az önce paylaştığım yazıyı yazmakla meşgulken short ver çıkmış bile! :O Ben hala preview hakkında yorum yapayım zaten! Ayakta uyuyorum ayakta! :D

Edit yapacaktım, sonra dedim "Ayrı bir yazı yaz, boşver.". u_u
Bu gün de bonus olsun 2 farklı yazı. :D


Her şeyden önce şu klipteki yazılara bayıldım ben~~~!! Çok şirin durmuşlar. Ayrı bir hava katmış klibe. u_u Böyle odadan odaya girme işini de sevdim. :P

Üyeler "Klipte dans sahneleri az olacak. Hikaye ön planda olacak." deyince ben aşk şarkısı olduğundan bir kız görme ihtimaline karşı hazırlıyordum kendimi. Ama böyle çok daha güzel olmuş.

Rengarenk olmasına da bayıldım. Zaten şarkı son derece eğlenceli olduğundan, insanın içini kıpır kıpır ettiğinden çok uymuş kliple. Ama, ama... Çok şeker bu klip yahu! :( İnsan izlemeye doymaz! >_< Yamada'nın şekerliğine mi ölsem, Arioka'nınkine mi, Chinen'inkine mi, Yuto'nun tatlılığına mı, Yabu ve Takaki'nin uykusuna mı ölsem? A dostlar! :D  Uykulu uykulu, ev halleriyle de çok şirinler. Ama, ama, ama... Chinen'e takım elbise de çok yakışmış! T_T Yamada'ya da öyle! ♥ Hem şeker, hem daha bir olgun, hem olgun hem çocuksu... Çok şugar çok! :( *ben sabaha kadar saçmalarım böyle bu gidişle*

Bu arada klipte Keito'yu görebilmek son derece hoşuma gitti, sevindim. Inoo da görünüyordu. Umarım klibin ilerleyen kısımlarında daha sık görürüz ikisini. Ah, bir de... Dans sahnelerini çok merak ediyorum! Ya ben nasıl bekleyeceğim bir 2 hafta daha! >_< Bir an önce çıksa single, bir an önce benim siparişim de gelse bir aksilik çıkmadan... *-*

İyi ki klip olan versiyonu almamazlık etmemişim! u_u Zaten bir tek onu, yani LE1 olanı aldım. Diğerlerini almaya param yetmediğinden değil de, sadece şarkı olan versiyonları almak istemediğimden... Benim için önemli olan şey klip çünkü. Bir de Bounce'a klip çekip onu da LE2'ye koysalardı çok güzel olacaktı da işte... Böyle kuru kuru şarkı olan versiyonlar cazip gelmiyor bana pek. -_-

Bir de 10.000 adet *sayı doğru olmayabilir* şanslı singledan birine sahip olanlar, sınırlı sayıdaki JUMParty 3* DVD'sini kazanmak için çekilişe katılabileceklermiş. Bende o şans yok sanırım. u_u Olsa bile PTT sayesinde 1 aydan önce gelmeyeceğinden zaten katılamayacağım. :D

*JUMParty: Üyelerin jenga gibi minik oyunlar oynadığı eğlenceli, güzel DVD'ler. :P

Neyse efenim. Saçmalıklarımı okuyan varsa zamanını çaldığım için özür dilerim. :D Coşkumu birileriyle paylaşmam gerekiyordu. :P

Junjou Romantica *Gelmiş Geçmiş En Romantik Yaoi*

$
0
0
Biliyorsunuz, ben öyle çok anime izleyen biri değilimdir. Bilindik 3-4 seri dışında öyle izlediğim yoktur. Ama şu son 1 haftadır yaptığım tek iş anime izlemek oldu aslına bakarsanız. Yaoi izlemek... xD

Yaoiyi zaten seviyordum ama Junjou her zaman "Sonra izlerim..." dediğim bir seriydi. Aslında yaoinin ne olduğunu merak edip Junjou'yu izlemeye kalkışmıştım daha önce iki sefer. "Öğk! Erkek erkeğe? Bu ne ya iğrenç!" deyip kapatmıştım daha ilk bölümden. Önyargılıydım o zamanlar tabii böyle şeylere. Şimdi eşcinsel evlilikleri destekleyen biri olduğuma inanmak güç. xD

Tanıtıma geçmeden önce bir şey söylemek istiyorum. Maalesef resim yükleyemeyeceğim yazıya şu alttaki dışında. -_- Geri zekalı abimin geri zekalı işleri yüzünden şu an 7 kB/s hızla Blogger'ı 5 dakikada açtım. Acıyın bana! T__T Yarın gizlice bilgisayarına öyle bir program yükleyeceğim ki Torrent'i bile açamayacak o geri zekalı ama! >_<

Neyse. Geçiyorum tanıtıma. ^^

 
 
  Junjou Romantica üç erkek çiftin hayatlarını konu alan, 2008 yapımı, manga uyarlaması bir animedir. Tabii bu üç çift bir şekilde birbirleriyle bağlantılıdırlar. İki sezon toplam 24 bölümdür. Özel bölümü de vardır. Mangası da hala devam ediyor bildiğim kadarıyla. Neyse. Şimdi bu çiftlere bakalım şöyle bir. n_n

Junjou Romantica Çifti
~ Usami x Misaki ~

Animeye adını veren Usami Akihiko (seme) ve Takahashi Misaki (uke)'nin hikayesidir. Adında bahsedilen romantik Usami'dir.
 
Usami Akihiko, 28 yaşında ünlü bir yazardır. Genelde yaoi (bkz. erkek-erkek aşkı) içerikli romanlarıyla tanınır. Misaki'nin abisiyle liseden beri arkadaştır ve ona aşıktır ama abisi bunun farkında değildir. Misaki 10 yıl önce anne-babasını kaybetmiştir. O zamanlar abisi, Misaki'ye baktığı için çok istediği M Üniversitesi'ne giremediğinden şimdi Misaki o okula girmek istemektedir. Ancak notları o berbattır. Usami, Misaki'ye dersler konusunda yardım etmeye başlar. Böylece çiftimiz tanışmış olur. Sınava daha 4 ay vardır ve Misaki'nin abisinin evliliğiyle Misaki, Usami'nin yanında yaşamaya başlar. Böylece olaylar gelişir...

Serideki üç çift içinde benim favorimdir Usami x Misaki! :P En eğlenceli çifttir aynı zamanda. Diğerlerinde hep böyle bir hüzün kokusu, dram havası vardır ama bu çift tam tersine insanı gülmekten öldürür. :D Misaki'nin çekingen tavırları, Usagi-san'ın Misaki'nin peşinden koşması~ Fakir ve saf uke, zengin ve zeki seme olayı son derece klişe olsa da kendini izletiyor. Hatta bu seriyi sevdiysem bunun nedeni %90 Junjou Romantica çifti olmalı! ♥ Misaki'nin kız gibi yemek pişirip evi temizlemesi, Usami'nin Misaki'yi her bölüm sıkıştırması (?) falan... Kesinlikle izlemeye değer. :P
 
Ah, bir de Usagi-baba ve Usagi-abi olmasa~ :P *seriyi izlemiş olanlar anladı*

Junjou Egoist Çifti
~ Nowaki x Hiroki ~
 
 İkinci çiftimiz Junjou Egoist. Kusama Nowaki (seme) ve Kamijou Hiroki (uke)'nin hikayesidir. Egoist denen kişi Hiroki'dir burada.

Hiroki, 28 yaşındadır ve M Üniversitesi'nin edebiyat bölümünde asistandır. Nowaki, Hiroki'ye aşıktır ama Hiroki tabir-i caizse aşktan anlamayan bir odundur. Nowaki, uzun süren kovalamacasının ardından nihayet aşkına karşılık bulur. Hiroki, aralarındaki yaş farkından dolayı rahatsız olsa da çıkmaya başlarlar. Ancak bir süre sonra Nowaki hiçbir şey söylemeden Amerika'ya gider. Acaba geri dönecek midir? Peki ya Usami Akihiko ile Hiroki'nin arasında ne tür bir ilişki vardır?

Sürekli özür dileyen kibar tiplerden hoşlanmadığım için serinin en az sevdiğim karakteri Nowaki'dir. Hiroki'yi de tam bir odun olduğu için sevmezdim ama sonra içindeki pek yumuşak kişilik ortaya çıkınca meleğim oldu benim. :D Misaki ve Usami'den sonra en sevdiğim karakter oldu hatta Hiroki. u_u Başta tam bir derin dondurucu olsa da meğer içinde bir fırın yatıyormuş. *beyaz eşya satıcısı Shirushi*

Junjou Terrorist Çifti
~ You x Shinobu ~

Üçüncü ve son çiftimiz Junjou Terrorist. Miyagi You (seme) ve Takatsuki Shinobu (uke)'nun hikayesidir. Teröristimiz kawaii ve ukala uke Shinobu oluyor. *güzel olduğunuz kadar küstahsınız da uke bey*

Miyagi You, 35 yaşındadır ve M Üniversitesi'nin edebiyat bölümünde profesördür. Asistanı Kamijou Hiroki'dir. İlk aşkı lise öğretmenidir ama o ölmüştür. Daha sonra evlense de öğretmenini hiçbir zaman unutamamıştır. Evliliği de onu unutamadığından sona ermiştir. Eski eşinin erkek kardeşi Shinobu, You'ya aşıktır ve karşılaşmalarının kader olduğunu düşünmektedir. Shinobu, You'nun patronunun oğlu olmasından yararlanarak ona yakınlaşır. Bakalım You, aralarındaki 17 yıl yaş farkına ve eski eşinin kardeşi olmasına aldırmadan Shinobu'yu kabul edip ilk aşkını unutacak mıdır?

Açıkçası serinin en acıklı hikayesidir. Ya da bana öyle geldi bilmiyorum, ama ağlattı cidden. T_T Ama buna rağmen en az sevdiğim de bu hikayedir. -_- Diğer iki çiftin arasında da yaş farkı vardı ama 5-10 yaş beni rahatsız etmedi. Bu?! 17 yaş! Biraz fazla... Hayır! Bayağı fazla! :D Sübyancılığa kaçıyor gibi geldi bana biraz. Hem You karakterine de ısınamadım. Orta yaşlı karakterler pek ilgimi çekmiyor doğrusu. Yaş 35 yolun yarısı... :D

18 yaşında olmasına rağmen Shinobu'nun da beni sinir eden yönleri var lakin. Şirin falan ama çok erkeksi bir kere! Uke dediğin kız gibi olmalı, güzel yemek yapmalı... Misaki gibi olmalı anlayacağınız. :D Neyse. Bu da böyle bir çiftti işte. :P

***

İzleyin derim şahsen seriyi. İlk kez bir animeyi 3 günde bitirdim! *-*
 
Eğer "Erkek erkeğe iğrenç!" diyenlerdenseniz de önyargılardan kurtulmak en iyisi. Homofobik olarak yuri/yaoi izlemeye başlayan biriyken bir anda bağımlısı olabilirsiniz, benim gibi. :P Zaten cinsel içerik de yok. Yani var da, açık açık gösterilmiyor hiçbir zaman. Mangası biraz daha açık animeye göre. Mangasını okuyorum şimdi ben. Ayrıca aynı manga-ka'dan çıkan Sekai-ichi Hatsukoi'nin de ikinci sezonundayım. Çok yakında onun da yorum yazısı gelecek. :P Onu da izleyin bak! Ona da bayıldım. u_u Zaten arada Misaki, Usami falan fırlıyor aradan. :D Birbirleriyle bağlantılı seriler yani. *-*

Neyse çok uzattım.
Ja ne~

Sekai-ichi Hatsukoi *Dünyanın Bir Numarası Olan Seni Seviyorum*

$
0
0
Dün Junjou hakkındaki yazımda Sekai-ichi'nin yazısının da geleceğini yazmıştım. Animeyi bu gün bitirmiştim ama üşengeçliğim yüzünden yarına bırakmıştım. Sonra internette gezinirken yaoi izlerken/okurken basılanların hikayelerini okuyup gülme krizine girince geçen gün başıma gelenleri (?) anlatmak için koştum buraya. :D Sonra Sekai-ichi'nin daha önemli olduğunu düşündüm. *-* Saate aldırmadan yazıyorum hemen. Bitirmeden uyku yok bana! :D Taslağa atınca uzun bir süre çıkamıyor oradan... -_-


Sekai-ichi Hatsukoi 2011 yapımı, manga uyarlaması bir yaoi animedir. Manga-ka'sı Junjou Romantica ile aynıdır. Aslında Junjou Romantica'nin spin-off'udur. 

Spin-off kavramını ben de yeni öğrendim. Hemen kısaca açıklamak gerekirse; bir animedeki yan karakterlerden birinin başka bir animede ana karakter olmasına spin-off deniyormuş. Junjou Romantica'da Usami Akihiko'nun editörü Onodera Ritsu bu animede ana karakter oluyor yani. Birbirleriyle bağlantılı seriler zaten. Sekai-ichi'de sürekli Usami'nin adı geçiyor, metroda Onodera'nın yanında Misaki oturuyor, Isaka-san karakteri her iki animede de var falan. :P Öyle bir anime işte. :D

Yine Junjou'daki gibi üç erkek çiftin yaşamı anlatılıyor animede. Tabii bir de bonus çift var. :P

Şimdi çiftleri inceleyelim...

~ Takano x Onodera Çifti ~

Takano Masamune (seme) ve Onodera Ritsu (uke)'nin hikayesidir. Serinin ana çiftidirler.

10 yıl önce Onodera, lisede popüler olan Saga-senpai'sine aşıktır. Ama utangaçlığı yüzünden değil itiraf etmek, tek kelime konuşamamıştır bile. Adını bile kütüphaneden ödünç aldığı kitaplara bakarak öğrenmiştir. Bir gün artık kendini tutamaz ve itiraf eder. Çıkmaya başladıktan sonra Saga-senpai'nin onunla gönül eğlendirdiği hissine kapılarak tek kelime etmeden onu terk eder. Aradan 10 yıl geçmiş, Onodera o günleri neredeyse tamamen unutmuştur. Babasının şirketi Onodera Yayıncılık'ta editörken işten ayrılarak Marukawa Yayıncılık'a geçer. Ancak işler umduğu gibi gitmez ve shoujo manga departmanında işe başlar. Patronu Takano-san'la uğraşırken hiç beklemediği bir anda 10 yıl önce yaşananlar tekrar gündeme gelir. Bakalım Onodera ilk aşkına geri dönecek midir?

Tanıtımların hepsini spoiler vermeden yazmaya çalışıyorum. Bayağı zor oluyor doğrusu. :D

Bu çiftin favorim olduğunu söylememe gerek var mı, bilmiyorum. :P Yine animenin güldüren hikayesi buydu bana kalırsa. Ağlattığı da oldu tabii de. :D
 
Takano'nun kararlılığı öldürüyor beni. Seme dediğin böyle olur arkadaş! Tuttuğunu koparan! xD İzlediğim yaoiler içinde favori semem Usami Akihiko'ydu lakin Takano, Usami'nin tahtını bayağı bir salladı. :D Hayır çizimleri de çok güzel bir kere! Çok yakışıklı çizilmiş. ♥_♥ Hatta genel olarak Junjou'da da Sekai-ichi'de de hemen hemen bütün karakterler yakışıklı çizilmiş. Çizerin ellerinden öpüp bütün yapımlarını yalayıp yutma isteği uyandırıyor. :D Genelde animelerde cılız ve kız gibi olan ukeleri severim -ki %99'u öyledir-. Bu animenin ukeleri de birbirinden güzeldi hani. :P Yalnız tek sorun, hepsi birbirine benziyor~! :D

 İlk bölümden pat diye öpüşme sahnesi koymalarını da takdir ettim. Direk girin işte olaya, shoujo gibi 20 bölüm kıvranmaya gerek yok. Ne siz kıvranın, ne izleyici sıkılsın. :D  

*spoiler* 

He, bu çiftin sevmediğim yönü yok mu? Var! Bir türlü kavuşamamaları! Birde en romantik sahnenin ardından berbat bir espriyle romantizmi berbat etmeleri!

Ama o kadar sevdiğim yönün yanında bunları göz ardı edebilirim. Bir de aşık olduğum yerler var bu hikayede ki yazmadan geçmek istemedim. u_u

1 - Onodera'nın sarhoş olunca Takano'ya "senpai" demesiyle ben eridim resmen. xD Takano da "Ritsu" diye karşılık verince buharlaştığımı hissettim. xD

2- Bu aşk değil! Aşk değil! Aşık olduğumu itiraf edemem! xD

*spoiler bitti*

 ~ Hatori x Chiaki Çifti ~

Hatori Yoshiyuki (seme) ve Yoshino Chiaki (uke)'nin hikayesidir.

Yoshino, 28 yaşında bir shoujo manga sanatçısıdır. Herkes onu Yoshikawa Chiharu olarak tanımakta ve bayan sanmaktadır. Editörü Hatori, aynı zamanda onun çocukluk arkadaşıdır. Hatori, küçüklüğünden beri Yoshino'ya platonik olarak aşıktır. En sonunda bir gece onu öperek duygularını ona açar. Ama Yoshino, yakın arkadaşı Yuu'nun Hatori'den hoşlandığını sanarak büyük bir ikileme düşer.

Sevdiğim bir çifttirler kendileri. *-* Her ne kadar Hatori bana son derece soğuk gelse de! :D Hani bazen gülümsüyor falan ama neden bu kadar soğuk yahu bu? :P Yuu'yu severim ama bak. Canım o benim! ♥ Yuu x Chiaki'yi sevmiştim ben ama olmadı, olamadı. T_T Ah be Yuu'cuğum, ben de üzülüyorum sana ama ne yapalım? :') Gel sen, bana gel. :3 xD

~ Yukina x Kisa Çifti ~

Yukina Kou (seme) ve Kisa Shota (uke)'nin hikayesidir.

Kisa yüzünü beğendiği erkeklerle tek gecelik ilişkiler yaşayan, daha önce hiç aşık olmamış biridir. 30 yaşında olmasına rağmen liseliye benzer bir tipi vardır. Aşkı boş bir iş olarak görür. Ta ki hayallerindeki erkeği buluncaya dek! Hayalindeki erkek olan Yukina'yı görmek için her gün çalıştığı kitabevine gidip onu gözetler. Kızlar arasında son derece popüler olduğundan ona bakmasının imkansız olduğunu ve muhtemelen hetero olduğunu düşünür. Onunla tanışmanın bile mümkün olmadığını düşünürken sohbet etme fırsatı bile bulmuştur. Bakalım bu ilişkinin devamı gelecek midir?

En garip bulduğum ama ana çiftten sonra da en sevdiğim çifttir kendileri. Yukina karakteri benim de hayalimdeki erkek bu arada. xD Kim istemez ki hem yakışıklı, hem kibar... :3

Güldürdüğü kısımlar çok olmasa da bu da ağlattı beni ah, ah... Kisa da sinir etti ama bazen! Azıcık kendine güvensene ey mübarek?! :D

~ Junjou Mistake Çifti ~
(Bonus Çiftimiz)

Asahina Kaoru (seme) ve Isaka Ryuuichiro (uke)'nun hikayesidir. Serinin arasına bir bölüme sıkıştırıvermişler. :P O yüzden bonus çift diyorum ben. :D

Asahina ve Isaka çocukluk arkadaşıdırlar. Isaka bir şekilde Asahina'ya aşıktır ama onun babasına aşık olduğunu düşünüyordur. Bakalım bu ne kadar doğrudur?

Isaka-san, Junjou Romantica'dan aşina olduğum bir karakter olunca Sekai-ichi'de de görmek hem şaşırttı hem de mutlu etti. :P Kısacık ama güzel bir hikayeydi. Sadece beğenmediğim bir yönü var. O da ilişkilerinin kahya-efendi gibi olması. :D

***
Anime hakkında genel bir yorum yapıp toparlamak istiyorum şimdi izninizle. :P


Müzikleri harikaydı her şeyden önce! Junjou'yu müzik konusunda beğenmemiştim ama Sekai-ichi'nin müziklerine bayıldım! Şu "Dünyanın bir numarası olan seni seviyorum." cümlesi de OP 1'den geliyor zaten. Ölüyorum o cümleye! ~_~ En kısa zamanda OST'ini indireceğim!

Favorim END 1 ama. T_T Geceleri dinleye dinleye uyuyorum kaç gündür. Yok böyle bir şarkı. T_T


Animeye gelecek olursak...
Her ne kadar sürekli "Şu Marukawa Şirketi'nde bir tane de mi hetero adam yok?!" dedirtse de yine aşık oldum efenim seriye. T_T Junjou Romantica kadar güzeldi, izlenesiydi. Bu iki seri yaoi dünyasının başyapıtları bence. Zaten şu an ne izleyeceğim diye kara kara düşünüyorum. :( Bu ikisi dışında öyle kaliteli yapım yok sanırım. Çoğunlukla harda kaçan yaoiler var. Çizimleri kötü çoğunun da. Hayır hard sevmediğimden (?) değil de... xDD Hard da izlenesi oluyor falan ama işin içinde romantizm olmuyor pek. Romantizm de istiyorum ben. *-* Ayrıca yakışıklı semeler, şirin ukeler... *-* Ah ah~ İki serinin de mangasını bitirip tekrar başa alacağım artık. :D Keşke 3. sezon falan çıksa... T_T Ama olabilir bence. Çünkü devamı var gibi final yapıldı. O.o

Neyse efenim. İzleyin, izlettirin. :P Önyargıları da bir kenara bırakın... ^^

Şimdi biraz gif + fotoğraf koyayım. Junjou'ya koyamadım malum. >_<

 



 
 

 

 
 
 

Sınıfların Olmadığı, Mutlu Bir Dünya... "İmkansızın Özeti"

$
0
0
Yine bu berbat dünyaya -içimden de olsa- sövdüğüm bir yazı yazacağım. Yine doldu taştı sabrım...

Hayalim barışçıl, herkesin her alanda eşit olduğu, zengin-fakir veya güçlü-zayıf ayrımı olmayan bir dünyadır benim. Şu an yaşadığımız dünyanın tam tersi yani. Geçmişte de böyleydi, gelecekte de böyle olacak bu dünya... Ayrımcılık yok olmayacak, savaşlar bitmeyecek...

İzmir'in kenar mahallelerini gördüğümde kendimden utanıyorum çoğu zaman. Memur çocuğuyum ben, öyle milyarder falan da değiliz. Ama yine de utanıyorum işte... Yokluk görmemiş biriyim. Ne istersem ertesi gün alınıyor. El bebek gül bebek yetiştirilmişim. Ama dünyada benim gibi olmayan milyarlarca insan var. Bu canımı yakıyor işte. Açlıktan ölen insanların olduğunu düşünerek yaşamak istemiyorum. Abimi ve beni iyi okullarda okutmak için yıllardır dershanelere, kitaplara para saçılıyorken hem çalışıp hem okumaya çalışan insanların olmasından da nefret ediyorum.

9 veya 10 yaşındaydım sanırım. Piyano kursundan çıkmıştım, annemle eve dönüyorduk. Yolun bir yanında yeni yapılmış büyük ve lüks binalar, diğer tarafında gecekondular... Dünyanın özeti bir bakıma. Anneme "Neden bu insanlar böyle evlerde yaşıyorken biz rahat içinde yaşıyoruz?" diye sorduğumu hatırlıyorum, yolun gecekondularla dolu kısmını göstererek. Annemin verdiği cevap da "Bizim durumumuz o insanlardan iyi olabilir. Ama durumu bizden çok daha iyi olan insanlar da var. Her zaman daha iyisi olmak zorunda." olmuştu.

O an kendimi suçlu hissetmiştim. Hâlâ da öyle hissediyorum. Acaba milyarderler de benim gibi hissediyorlar mıdır? Onların içinde de biraz olsun suçluluk duygusu var mıdır benim gibi? Hani her zaman "Keşke zengin olsaydım, o zaman Japonya'ya giderdim, her istediğimi alırdım." falan diyorum ama, bence zengin olsaydım ve para kişiliğimi değiştirmeseydi; hayat ya benim için zehir olacaktı ya da bütün paramı bir yerlere bağışlayacaktım.

Akanishi Jin Geri Dönüyor!

$
0
0
Aslında bu gün Come On A My House hakkında yazacaktım, fakat Bakanishi Cin'in haberini yazıyorum acil durum olduğundan dolayı. :D Yarın ilk gün satışlarını da görünce uzun uzun konuşuruz Come On A My House hakkında diyor, mutlu haberi veriyorum efenim.

AKANISHI JIN ARAMIZA DÖNDÜ!

Haberi gördüğümde ben;

http://25.media.tumblr.com/d908056783f7c5be32d6a8eb91785e7b/tumblr_mouaou3sS31qdem6co1_400.gif

Uzun bir süredir sesi soluğu çıkmayan, yüzünü görmeye hasret kaldığımız Jin, Ağustos'ta geri dönüyor efendim. Evlendi, çocuğu doğdu, çocuk neredeyse yaşına bastı; ancak dönebildi tam anlamıyla. Olsun, mutluyum ben yine de. :')

Singleın adı HEY WHAT'S UP?, çıkış tarihi 7 Ağustos. Halimizi hatrımızı soracak herhalde Cin. "Sen nördün? Çoluk çocuk nasıl?" diyesim geldi. sdfgh xD

Şarkıyı Jin kendisi yazıp bestelemiş. Yaz ayarında, yüksek tempolu bir şarkıymış dediğine göre.
Bir de yorum yapmış single için. Tarafımdan çevirisini bulabilirsiniz aşağıda. Herhangi bir hata yaptıysam özür dilerim. u_u

"Birçok endişeye sebep olsam da, şimdi yeni bir şarkı yayınlamaya hazırım. Verdiğim bu ara boyunca şarkı yapmayı hiç bırakmadım ve bu günün gelmesini bekledim. Bu şarkıyı tüm kalbimle yaptım. Ayrıca hayranlarım uzun zamandır comeback haberimi beklediğinden şarkının tempolu olmasını istedim. Lütfen merakla bekleyin."

Merakla bekliyorum dediği gibi. Umarım bu uzun aranın acısını çıkartacak kadar güzel bir single olur. Çok çok satmasını diliyorum.^^

Bu arada geçenlerde ilk kez Akanishi'nin bebeğini gördük.

http://25.media.tumblr.com/c1a2d0a3de5bc5dd4d3255edd929102b/tumblr_mouheprwJ41qhrgqio1_500.jpg 

Yok böyle şekerlik, tatlılık! ♥ Anne-baba güzel olunca çocuk da güzel olacaktı zaten. :P Öyle de olmuş. Çok şeker bir bebek. :') Bebeği gördük, comeback geldi... Daha ne olsun? :D

Come On A My House Çıktı!

$
0
0
Single çıkalı 5 gün oldu malum. Ben biraz geç kaldım bunu yazmak için. İçimden blog yazmak gelmiyor hiç. Yazacak şey çok, ama istek yok. Fanfic konusundan iyice elimi eteğimi çektim zaten. O blog kapanacak çok yakında maalesef...

Neyse.


Single / PV / Making / Booklets

Öncelikle şarkılardan bahsedelim. Single COAMH dışında slow şarkılardan oluşuyordu. Daha bir olgundu şarkılar. Özellikle Hey! Say! 7'ın şarkısı Just For You. O şarkıya bayıldım gerçekten. Çok duygusal ve romantik. Öyle ki kaç gecedir dinleyip dinleyip ağlıyorum. :'( Öyle bir nedeni olduğundan da değil, ağlamak hobi gibi bir şey benim için. :D

Sonradan Gelen Edit:Bounce'ın performanslarında başta "JUMP JUMP Everybody JUMP" iken neden sonra tüm performanslarda şarkı birden "BOUNCE BOUNCE Everybody JUMP" oldu onu anlamadım bu arada. :D Şarkının orijinali de öyleymiş. Başta yanlış mı söylediler ne yaptılar ki? :D Ya da şarkının adı Bounce iken şarkıda Bounce sözcüğünün hiç geçmediğini mi fark ettiler, ne yaptılar? :P

BEST'in şarkısı Scramble da çok güzeldi. Aslında singleı sevdim ben genel olarak. :P Şarkıların slow olması daha da bir sevdirdi kendini. :')

PV hakkında zaten uzun uzun yazmıştım daha önce. Bir daha yazmaya gerek var mı bilmem. :D Kapıların açılıp açılıp kapanması, o ekrandaki yazılar falan filan her şey çok hoş. :') Making de çok eğlenceliydi. İngilizce altyazısı çıktı mı bilmiyorum ama çıktıysa veya çıkacaksa çevirisine talibim buradan. :P

Bu arada single ilk gününde 116.364 kopya sattı. 5 gündür Oricon'da birinciler ve toplam 210.000 oldu satışlar. 300.000'i geçeceğini düşünüyorum ben. Umarım bu single çok satar da Johnny-papa hemen yeni single çıkarır yine. 1,5 yıl beklemeyiz yeni single için biz de... >_<

Yamada ilk gün 87.555 satmıştı. Ben belki Yamada daha fazla satabilir diye düşünmüştüm. Ne komik olurdu değil mi? :D Ama iyi ki olmamış. Çünkü JUMP'ın Yamada sayesinde sattığı gibi bir izlenim oluşurdu. Hoş bir şey olmazdı...

Neyse efenim. Dediğim gibi üşengecim biraz şu aralar. Mazur görün beni. :') 2-3 aya yeni single haberi umarak bitiriyorum yazımı. :P Kalın sağlıcakla. :')

Gökkuşağından Korkmayın!

$
0
0
Ayrımcılığın her türlüsüne karşıyım. LGBT'li olmak da sizin ahlaksız, hasta, manyak, insan dışı, sapık biri olduğunuzu göstermez. Onlar da herkes gibi normal insanlar ve insanlığın gerektirdiği gibi yaşamayı da hak ediyorlar.

LGBT; lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüel sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. Barışçıl bir topluluk. Simgesi gökkuşağının renklerinden oluşan bayrak. Her yıl 1 Mayıs'ta Gökkuşağı Bayrağı'nı gördüğümde hangi grup olduklarını merak ederdim. İki sene önce merak edip araştırmıştım. O yıl 1 Mayıs'ta bayraklarını gördüğüm an korkudan kaçtım tabii. Öcü ya onlar (!) ...Tipik bir homofobik + transfobiktim işte...


Eşcinseller cehennemde yanacakmış da, günahmış da, sapıklıkmış da, hastalıkmış da... Gerçekten, YETER ARTIK! Bir kızın bir erkeğe aşık olması ne kadar doğalsa bir kızın bir kıza aşık olması da o kadar doğal!

Şimdi "Neden böyle bir yazı yazdı?" diyeceksiniz. Her yıl Haziran'ın son haftası Onur Haftası olarak kutlanır LGBT'li bireyler tarafından. Onur Yürüyüşleri düzenlenir. Bu gün de Gezi Parkı olayları ile beraber yapıldı bu yürüyüş İstiklal Caddesi'nde. Başta bir avuç insanla başladı bu yürüyüşler. Ama artık azımsanmayacak sayıda insan katılıyor. Bu yıl ilk kez İzmir'de de düzenlendi. Gitmeyi her şeyden çok isterdim... Ama maalesef izin alamadım. "Eylem varmış, gidebilir miyim?" dediğimde seve seve izin veren annem, Onur Yürüyüşü olduğunu öğrendiğinde aynı tepkiyi vermedi bana. Bunun için de ayrıca kızgınım. 

Oradaki insanlara destek vermeniz sizin de öyle olduğunuz anlamına gelmez hiçbir şekilde. Sadece eşitliği savunduğunuzu gösterir. Yürüyüşe katılan herkes de LGBT'li değil zaten. LGBT'li bireylerin aileleri ve LGBT'ye destek veren insanlar da var.

Son sözüm şudur: Gökkuşağından korkmayın!
Viewing all 178 articles
Browse latest View live